18 Şubat 2012 Cumartesi

Dal! Dal! Dal!

Plajda güzel güzel yatıyordum, aklıma soktular durup dururken

Sadece iki tekne mi var? Diğerleri nerede?

Adadan uzaklaşırken...



Adada oluş sebeplerimden biri tabii dalmak. Buraya kadar gelip dalmadan dönmek ayıp olurdu. Böylece ilk günler adadaki değişik dalış kulüplerini inceleyip kimle nereye dalsam kararını vermeye çalıştım. Sonra da Sail Rock Divers da karar kılıp Taylandın doğu kıyılarının en güzel dalış noktası olduğunu iddia eden Sail Rock'a iki dalış ayarladım. Bir defa dalışlar gayet pahalı. İki dalış ve arada öğle yemeği, malzemeler dahil 100 USD civarında bir para veriyorsun. Biraz daha uzakca Koh Tao yakınlarındaki dalışlar daha da pahalı. Ancak oralarda Bullshark da gözüküyormuş.

Neyse, bir saatlik bir tekne yolundan sonra dalacağımız ufak kayalığa geldik. Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim. Dünyanın kesinlikle en iyi dalış noktalarından birine en kötü dalışlarımdan ikisini yaptım. Sualtı gerçekten inanılmaz. Bitmek bilmeyen büyük Jackfish sürüleri, sarı balık bulutları, her yer mavi kırmızı anemon tarlaları, üzerlerinde onlarca Anemon fish, mürenler, sigara paketi boyunda deniz tavşanları, ve daha niceleri..... İşin kötü tarafı, bunlardan çoğunu göremiyorsunuz, çünkü görüş mesafesi 1,5 metre filan. Tam bir çorbada yüzüyorsunuz. Sisli havada dağda kaymak gibi. Neredeyse yanıbaşımdan kocaman Whaleshark geçse göremeyeceğim. Yüzmilyonlarca plankton ve shortyinin boş kalan yerlerinden ısırıp durmaları da cabası.

Açıkcası bu tarafın görüş mesafesinin iyi olmadığını duymuştum ama bu beklediğimden kötü oldu. Neyse suüstü de yeterince güzel, plajda yatmaya devam.

17 Şubat 2012 Cuma

King Of The Cool



Born To Be Wild

Bilenler bilir, yaradılış gereği vahşi bir mizaca sahibimdir. Eğer vahşi iseniz, Amerikan filmlerinden ve şarkılarından öğrendiğimize göre ayrıca bir de üstüne özgür olabilmek için bir motorsiklete sahip olmamız gerekir. Ben de zamanında madem vahşiyim o zaman motosiklet olayına gireyim diyip Levent Villa sürücü kursuna yazılmış bir ehliyet sahibi olmuştum. Sonra kısmet değilmiş, motor sahibi olmak nasip olmadı. Benim de özgür yanım hep bir eksik kaldı. Neyse.
Koh Phangana gelince baktım mesafeler haritadaki gibi kısa değil ve abartısız herkesin altında bir motorbike var. Ben de evvelsi gün kendime bir motorbike (bildiğimiz mobiletin modern hali) kiraladım. Günlüğü 10 TL, adada her köşe başında gazolin satıyorlar, çok pratik. İlk bindiğimde, unutmuşum tabii kullanmayı, bir bocaladım, Zonk Zonk frene basıp durdum, ama kullanması çok basit, bisikletten kolay, 10-15 dakikada alışıp en soldan (trafik tersten akıyor unutmayın) yavaş yavaş yaşlı teyzeler gibi gitmeye başladım. 30 küsur derecede kafama geçirdiğim kalın kask atom karınca imajımı pekiştiriyordu.

Hedef, bulunduğum kuzey batı ucundan güney batıdaki kasaba Thongsalaya gitmekti. Mesafe yaklaşık 15 km, yol süper asfalt, ormanların pirinç tarlalarının içinden geçiyor, her taraf vahşi orman doğa, süper manzara. Böyle olunca 15 km/h ile gitmek çok koymadı, yavaş yavaş keyfini çıkara çıkara gittim.

Thongsalaya gidince orada yemeğimi en acı şekilde yedim, üstüne litrelerce su içtim, kendime 2-3 T-Shirt aldım, tekrar kuzeye bu sefer başka güzel bir sahile doğru yola koyuldum. Burada herkes sabırlı ve sakin olduğu için yavaş gitmem, arada sırada duruvermem, sağ ile solu karıştırmam kimseyi rahatsız etmedi, kimse korna filan çalmadı. Sadece bir kavşakta dünyadaki hataları ve standarttan sapmaları tespit edip düzeltmekle görevli bir ırka ait olan bir alman şöför "spinnst du?" tarzı el kol hareketleri yapıp birşeyler söyledi, kendisinin almanlığına verdim.

Yol boyunca gördüğüm değişik hayvan mahluklarından biri olan suda serinleyen bufalo canlısı. Ben yaklaşınca bir tırsar gibi oldu, baktı zararsızım gözlerini kapayıp çamur banyosu keyfine devam etti.

Su almak için durduğum bakkalın sakinlerinden maymun bebek. Dört eli ile biberona sarılmış, gelen geçen müşterilerin sevgilisi olmuş. Diğer sakinler insan ailesi, bir köpek, bir de kedi. Kedi sıcaktan gebermiş gibi yatmış uyuyordu, 10 dakika dikkatli baktıktan sonra yaşadığına kanaat getirebildim.

Motorsiklet olayına girip Steve Mc Queene selam göndermemek olmaz. Yürü be Stevie, helal olsun sana.

Benim de Steve'den çok bir farkım yok bence. Aynı ihtişam ve karizma. Sadece motordan biraz kaybediyorum.

16 Şubat 2012 Perşembe

Farklı Hayatlar #2





















Petra Nong Khaida tanıştığım avusturyalı bir arkadaş. Kendisi uzun süre pazarlama işlerinde çalışmış, sonra bunlardan bıkıp 3 senelik bir Reiki ve Chinese Medicine and Diet eğitimi almış, şimdi de bu işlerle uğraşıyormuş. Reiki verdiği okulun pazarlama işlerini de yönetiyormuş.

Esas hoş olan, geçen sene bir gönüllü yardım derneği ile (web adresi bende var, ilgilenene verebilirim) bir ay ücra bir Tay köyünde ingilizce hocalığı yapmış. Okul bizim bu Nong Khai'a yakınca bir yermiş ve üç köyün öğrencilerini birden barındırıyormuş. Petraya köyde tam bir kraliçe gibi davranmışlar, bizim evlerimizde rahat edemez belki diye, özel bir oda inşa etmişler. Herkes üzerine titriyormuş. 4 yaşından 15 yaşına kadar tüm öğrencileri de bir ay bitince ona özel gösteriler yapmışlar, kendilerince hediyelere boğmuşler, gözyaşı sel gibi akmış.

Hayatımdaki en güzel ve en anlamlı aydı diyor Petra. Yaşadığım komik ve zor şeyleri anlatmakla bitiremem (bir sabah tuvaletinde inek bulmuş) ama hayatım boyunca unutamayacağım diye de ekliyor.

Avusturyaya gidince ufak bir fon kurmuş ve maddi yardım toplamış okulu için. Toplanan para ile de Taylanda dönünce öğrencilere yeni üniformalar ve bisikletler almış. Fotoda en üstteki Petra, alttaki resimdeki adam okulun müdürü ve tabii öğrenciler, en altta da onun için inşa edilen oda.

Kendisine afferin Petra diyoruz ve böyle güzel hareketlerinin devamını diliyoruz.

Agama Yoga

























Adada çok güzel Yoga okulları da var. Onca ada arasından burayı seçmemin sebeplerinden biri bu oldu. Bu okullar arasından en bilineni dünyanın etrafında bir sürü şubesi de bulunan Agama Yoga. Okul epey geniş bir arazide yepyeşil çimlerin üzerinde kurulmuş büyük kulübelerden, salonlardan oluşuyor. Kafesi, ufak bir dükkanı, girişte informasyon/registration kulübesi de var.

Normalde aylık eğitimleri var, ama sana uyan günde kafana göre derslere katılabiliyorsun. İlk gün ücretsiz, sonrası gün başına 300 Baht (yaklaşık 10 USD). Ben de iki gün derslere katıldım. Önümüzdeki 3-4 gün de elimden geldiğince katılmaya çalışacağım. İlk izlenimler şöyle:

Asana çalışması çok değişik. Koccaman ve güzel bir salonda 40-50 kişi çok rahat beraber çalışıyor. Sıkışılsa 100 kişi bile alır. Güneşe Selam ile başlanıyor ve bizim İstanbulda yaptığımız seriden epey farklı bir seri bu. Yaklaşık 10-15 defa filan dönülüyor. Son 4 defasında sanskritdeki güneş kelimeleri ile chanting yapılarak selamlama devam ediyor. Özellikle bu kısmı epey bir Hindu geldi bana. Sonra uzun bir süre beden uzuvları ısıtılıyor, özellikle boyun. Bu kısım da bittikden sonra 4-5 değişik asana epey uzun kalarak yapılıyor, arada 5-6 dakikalık meditasyonlar, ve sonunda uzun bir shavasana. Tüm ders iki saat sürüyor. Arada bizim İstanbulda öğrendiğimiz bazı pozların burada başka yorumlanması ilginç tecrübeler oluyor.

Hocaların hepsi beyaz farang (batılı yabancı anlamında hafif aşağılayıcı komik bir argo), bir iki tanesi de epey yavşak. Ders sırasında arkadaki kulübelerin birinden elektronik lounge tarzı müzik gelmesi olayı acaip bir new-age havasına sokmuş diyecektim ki, dünkü dersdeki hoca (yavşak olanlardan, ama bilemem tabii belki de iyi çocuktur) ders içinde 3 defa meditasyona soktu ve her defasında değişik elektronik, gayet upbeat tempolu müzikler çaldı. Acaba Osho'sal bir coşturma hareketi mi bilemedim. Ama meditasyon konusunda daha ortodox geleneksel budist yaklaşımım olduğu için çok tasvip etmedim.

Esas olay dersden sonra başladı. Saat akşam 18-20 arası teorik lecturelar var ve bu dersler tadından yenmiyor. İki gündür önce "Concentration and Mind" ve dün de "Healing in Yoga" isimli derslere girdim ve bu alanda aldığım, girdiğim en güzel etkileyici derslerdi. Olayın asana kısmı çok açmadı ama sadece bu teorik derslere girip dinleyebilmek için bir ay gelmeye değer valla. Gidene kadar elimden geldiğince takip edeceğim bu akşam derslerini.

Diğer tarafdan Nong Khai'da da ortaya çıkmıştı ki şu sıralar hayatımdaki en büyük eksik odaklanma ve konsantrasyon. Bunun üzerine Agamaya gelip ilk akşamdan "Bu akşam concentration dersimiz var" denince çok şaşırdım ve sevindim. Güzel tesadüfler olmaya başladı hayatta. İşin konsantrasyon bölümüne gelince, harbiden fena. Ufak maymun hiperaktif birşekilde daldan dala uçuyor, bırak yakalamayı izleyemiyorum bile, onu hiç böyle görmemiştim. Ama değişik ve güzel bir ülkede olduğum için onu biraz bağışlıyorum ve hesabı İstanbula bırakıyorum. Bir buçuk aylığına Taylanda gelince zihin disiplini sağlamak kolay değil, belki gerekli de değildir.

İşte böyle. Hindistanda değilsem, ders bitiminde namaste diyen batılı yoga hocalarına kıl kaptığım için, hepinize hayırlı sabahlar dilerim.

14 Şubat 2012 Salı

Koh Pha Ngan









Evet bütün o sıkıntılı yola değmiş....

Koh Phangan güney Taylandda doğu tarafında, karadan 55, büyük Koh Samui adasından 15 km uzakta 168 km2 büyüklüğünde bir ada. Aslında meşhur gürültülü, alkol ve uyuşturucunun su gibi aktığı Full Moon Partylere ev sahipliği yapmakla tanınıyor, ama benim kaldığım yer tam diğer istikamette kuzeybatı sahilinde, Haad Salad isimli ufak bir sahil, partiye gelen backpacker kalabalığından ve gürültüsünden epey uzak. Hem zaten ben buradayken dolunay da olmayacak. Haritada her yer yakın gözüküyor aslında ama sahiller birbirinden kopuk ve epey uzak, kafa dinlemesi kolay bir yer. Amaç dinlenme, dalış, bisikletle adayı dolaşma ve yakındaki Agama Yogada yoga yapmak, son durak olan Bangkoka hareket etmeden. Oteli (Cookie's Salad) internetten gördüm beğendim, Koh Samuiden gelen feribottan atlayınca bir dolmuşa binip otele geldim rezervasyon yapmadan, yer varmış şansıma. Odadan iki adım atınca beyaz kumlara ve yeşil denize geliveriyorsun. Deniz sıcak ve çok sığ malesef ama yine de güzel.

12 Şubat 2012 Pazar

Yarım Saatlik Laos Macerası

Cumartesi sabah olunca Nong Khai'dan ayrılma ve Laosa doğru uzama vakti de gelmişti. Aslında benim içimde az ümit vardı girebileceğime dair. Zira hemen her yerde türklere sınırda izin verilmiyor, vizeyi konsolosluklardan almanız lazım diyordu. Ama hem misafirhanenin bilgi köşesinde "türklere vize 35 USD" yazması, hem de buraya kadar gelmişim, sınır 10 km uzağımda denemeden mi döneceğim? düşüncesi sebebiyle toparlandım ve amerikalı robby ve lisaya (sonra bize avusturyalı petra ve adını bilmediğim bir alman kadın da katıldı) katılıp büyük bir tuktuk ile sınırın olduğu Friendship Bridge e yollandık. Sınırda çabucak Taylanddan çıkışımızı yapıp bizi köprünün diğer ayağındaki Laos sınırına götürecek Tay otobüsüne bindik.

Koca köprüyü geçip Laosa yaklaşırken bir çok şey değişmeye başladı. Asfalt yollar yerini toprak yollara bıraktı ve bakımlı evler dökük kulübelere dönüşmeye başladı. Güler yüzlü Tay görevlileri de asık suratlı yeşil üniformalı askerlere döndü birden. Etrafta sovyet bayrakları bile vardı. Laos vize kuyruğunda işin rengi belli oldu. Kocaman bir yazı ile "Somali, Angola, Zimbabwe, Türkiye, Habeşistan, Kenya vatandaşları sınırdan vize alamaz" diyordu. En azından şansımı denemiş olsam da utanç verici birşey oradan geri dönmek. Saçma sapan ülkelerle vize kalktı diye reklam yapacağına AKP Laos sınırında başımıza gelen maduriyeti görsün. Buradan hükümeti istifaya davet ediyorum.

Neyse yapacak birşey yok, kös kös arkadaşlarla vedalaştık, onlar beni teselli etti, "üçüncü dünya ülke vatandaşı olman senin suçun değil" dediler, daha dandik ve altalta üstüste bir Laos otobüsüne binip aynen Tay sınırına geri yollandım. Burada yapmış olduğum çıkışı iptal ettirdim, kocaman bir kutu form içinde kendi çıkış formumu aradım ve tam bulamayacağım ve hayatımı köprü üzerinde geçireceğim derken, buldum. Şimdi tek ihtiyacım olan alternatif bir plandı.

Her ne kadar zamanın unuttuğu bir ülkeyi görmek güzel olacaksa da, bir yandan bu kadar yorucu 10 gün sonunda tekrar haldır haldır şehir(ler) gezmek istemiyordu canım. Bu yüzden belki de Laosa girememem hayırlı olmuştur dedim. Sanırım en iyi fikir güneydeki Thai adalarından birine gidip dinlenmek olacak diye düşündüm. İhtiyacım olan şey bisiklet, yoga, deniz, kum, dalış olabilirdi. İçinde meşhur Agama Yoga'nın da olduğu Koh Phanghan adasında karar kıldım ve yarım saat içinde uçak biletlerini hallediverdim. Turistik organizasyonlar acaip iyi çalışıyor Taylandda. Ondan sonrası tüm gün yollarda geçti.

Önce Nong Khaiden otobüsle Udon Thaniye. Oradan uçakla Bangkoka. Bu arada BKK a inerken acaip salladı uçak, çok korktum. Orada 4 saat bekleme ve buradan da uçakla Koh Samuiye. Koh Samuiye uçan uçağı görünce herkez Ooooo çekti, ufak pırpır gibi birşey. 4 saat önce indiğim türbülansa bu uçakla girmek istemem diye düşündüm. Kalkışta bir iki kötü salladı ama sonra bir daha vukuat olmadı allahtan. Koh Samuiye indiğimde saat geceyarısına yaklaşıyordu.

Beni Koh Samui den (buranın büyük meşhur bir adası) Koh Phanghana (onun yanındaki daha küçük ada) götürecek feribot (1 saatlik bir yol) sadece sabah olduğu için Koh Samuide kalacak bir yer organize etmem gerekiyordu. Hoş uçaktayken, sağ salim inelim de gerekirse sahilde uyurum diye düşünüyordum ama otel bulmak çok sorun olmadı. Denizin kenarında bol jeneratör gürültüleri içinde süper uyudum.

Şimdi de beni hedefimdeki adaya götürecek gemiyi bekliyorum, daha bir saati var. Bakalım bu kadar koşturmaya değecek bir yer çıkacak mı?