16 Aralık 2011 Cuma

Kathmandu Thamel




















Top Of The World






Nepalde ikinci günüm. İlk izlenimler:

Burası tam bir renk cümbüşü. Hindistandan daha fakir bir ülke sözde ama bana İsviçreye gelmişim gibi geldi. Daha düzenli herşey, daha temiz. Burada da binalar eski püskü ama insanlar önünü süpürmüş, iki çiçek koymuş, önündeki buda heykelini süslemiş. Çoğu bina da bir restore edilse acaip şehir olur aslında.

Etraftaki himalayalardan ötürü tüm ülke bir outdoor spor cenneti. Her köşe başında trekking, dağcılık, mountain bike, rafting firmaları var. Gelen turistin de çoğunluğu bunun için geliyor. Ama trekking sezonu kasım sonunda bitmiş durumda.

Burada da trafik ters akıyor. Normalde sorun değil ama büyük dörtyol ağızlarında kimin nereden geleceğini karıştırıyorum ve şaşkın tavuk gibi arabaların ve bisikletlerin arasında sağa sola koşturuyorum.

Buranın en turistik yerinin adı Thamel. Beyoğlu uzunluğunda birbirine paralel 3-4 sokak ve bu sokaklar turistik eşyacı, outdoor acentası, otel, restoran, kitapçı, tshirtcü, çantacı, incik boncukcu, gümüşcü, takıcı dolu. Turistlerin, özellikle bayanların bayılacağı bir yer. Harbiden süper şeyler var. Özellikle de büyük Gurka bıçaklarının satıldığı dükkanlar. İsteyen varsa 30-50 USD a getirebilirim.

İnsanlar müthiş. Hintlilerin biraz daha çekik gözlü çinlileşmiş hallileri. Çok güzel, saygılı, dostane ve mahçup tipler. En turistik dükkanda bile yapışkanlık yapmıyorlar. Fotolar birazdan...










15 Aralık 2011 Perşembe

Varanasi




Varanaside herkes ya ölüyor ya yıkanıyor, ya dua ediyor ya kornaya basıyor, ya bufalosunu yüzdürüyor ya turistlere ısrar ediyor, ya yere tükürüyor ya gülümsüyor, ya ölüsünü yakıyor ya çamaşırını yıkıyor...

Hindistanın en kutsal nehri Ganj şehri ikiye bölüyor. Nehir çamur siyahı akıyor...

Şehir hinduizmin kutsal şehirlerinden biri, her sene belli zamanlarda inananlar akın akın geliyorlar dua etmeye, yıkanmaya, ölmeye, yakılmaya, nehirde çamaşırlarını yıkamaya.

Varanasi dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri ve yokedici tanrı Shiva'nın şehri.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Varanasiden Otel Odasi Manzaralari



Dun yine camasir gunuydu. Balkon olmayinca ne yapacaksin camasirlari kurusunlar diye? Vantilatore asip dondureceksin...

Bu arada yarin Nepale Katmanduya ucuyorum. Ilk basta otobus bileti almistim ama neredeyse 24 saat suruyor ve sinirda tuhaf bir kasabada yatiriyorlar. Bacak boyum ve rahat esigim ile ilgili riske atamadim ve ucakla degistirdim. Artik Varanasi ile ilgili de oradan yazarim.

Bu arada soranlar icin: Hayir, olu yakma torenine gitmedim. Hayatin faniligini anlamak icin citir citir kizaran insan bedeni gorme ihtiyaci hissetmedim ve hic icimden gelmedi.

Hinduizme Kisa Bir Giris



Hinduizm bilinen en eski inanis sistemi. Esas ismi "Sanatana Dharma" ve Sanskrit dilinde "ebedi yasa" anlamina gelen bir aciklamasi var. Belli bir kurucusu, peygamberi, halifesi yok. Dogus kaynagi milattan once 2000 senelerinden kaynaklandigi dusunulen Veda adi verilen bilgiler.

Hinduizmin cok tanrili bir din oldugu (en azindan kelimenin dar anlamiyla) cok dogru degil. Hindular tek bir yaradana inaniyorlar, Brahmana. Brahman tum evrenin yaraticisi, herseyin icindeki evrensel ruh. Bir cismi, sekli, sifati yok. Ancak onun ozelliklerini, davranislarini canlandiran, gorunur ve (insan beyni icin) anlasilir kilan tanrilar var. Su anda tahminen 330 milyon degisik tanri oldugu saniliyor. Vedalarda gecen tanri sayisi ise sadee 33. Ben sahsen Brahman'in degisik tanrilar tarafindan sembolize edilmesini, Allahin degisik isimleri olmasina benzettim.

Bu kadar cok tanri olmasina ragmen korkmayin. Ana tanri adedi 3 ve cogu diger tanri bu uc tanrinin bir reenkarnasyonu veya avatari. Esas tanrilar, Brahma (evreni yaratan ve sonra meditasyona cekilen bir tanri), Vishnu (koruyucu ve surdurucu tanri. Populer bir baska tanri Krishna bunun avatari) ve Shiva (yok edici, bitirici tanri). Goruldugu uzere bu 3 tanri (Hristiyanlikda da trinity vardir malum, ayrica degisik yerlerde Hz. Isa'nin uzun sure Hindistanda yasadigini da okudum) tum olusumlarin surecini ozetliyorlar: Yaradis, surdurus, bitiris...

Degisik kisiler, gruplar degisik tanrilari kendilerine daha yakin goruyorlar. Mesela savascilar Kali'yi (yokedis tanrisi) kendilerine rehber aliyorlar. Degisik tapinaklar degisik tanrilar icin yapilabiliyorlar. Delhide Hanuman Tapinagi vardi. Maymun Tanri Hanuman icin yapilmis. Dev gibi bir maymun adam heykeli ve giris kapisi da koca disli bir maymunun agzindan iceri giriliyor. Lunaparklardaki komik korku tunelleri gibiydi, Hanuman gunah yazmasin... Bazi tanrilarin mavi renkli olmalarina gelince, tamamen saf ve kotulukle savasmaya yetkin anlamina geliyormus bir kisinin veya tanrinin mavi olmasi.

Not: Inek olayina gelince. Inek hindularca bereketi simgeliyor bu yuzden kesinlikle zarar vermiyorlar ve tabii ki yemiyorlar. Aynen bizim ekmege saygi duymamiz gibi (biz ekmegi yiyoruz ama). Yani hindular inege tapiyor lafi muslumanlar hamura tapiyor iddiasi kadar sacma.

13 Aralık 2011 Salı

Varanasiye Gece Treni

Ingilizler icin ne kadar kotu konussak da adamlar Hindistanda acaip altyapi ve ozellikle tren sistemi birakmislar. Ben de Hindistanda trene binmeyen Hindistana gitmis sayilmaz diye dusunup Agradan Varanasiye gece (hem de) treniyle gitmeye karar verdim.

Biletim 2.sinif yatakli vagon, dediklerine gore birinci siniftan cok da bir farki yokmus. Sadece kapisi kilitlenmiyormus, e olsun yanimda zincirli kilit var, cantalari saglama alirim yine de diye dusundum. Agrada isimiz (Taj Mahal filan derken) 15-16 gibi bitti. Tren kalkis 20:40. Sahtekar sofor Abdul (hala ara ara herifi bogmadigima yaniyorum) "abi benim donus yolu yogun trafik olur ben seni simdiden gotureyim istasyona, sen orada bekle" dedi. Etraftaki evler boyle ise istasyon nasildir acaba diye dusundukce mideme agrilar giriyordu.

Istasyon binasi tahminimden buyukdu ama epey karanlik, son derece pis, sagda solda millet yerlere yatmis, epey depresif bir yer. Yatakli yolcular icin bir bekleme odasi varmis. Oda buyukce' floresanlarin aydinlattigi, ciplak soguk bir yer. Iceride 4 tabure, 2 iskemle, bir masa ve bir sifonyer vardi. Ciddi ciddi aynasi ile minik cekmeceleri ile bir sifonyer. Neyse ben 3 saat onceden bos bir iskemleye kuruldum ve beklemeye basladim. Hava karardiginda istasyondaki kuslar hep bir agizdan bagirmaya basladilar. O kadar coktular ki insan trenlerin sesini bile duyamiyordu. Bu kuslarin dogal dusmani filan yok mu acaba bu ulkede. Bu Hitchkokvari durum 2 saat kadar surdu.

Neyse saat yaklasinca kalktim kendi peronuma gittim. Yere birseyler serip yatmis insanlar arasinda beklemeye basladim. Bu esnada da dehset icinde catilardaki kuslar kadar yerde de fareler oldugunu gordum. Ozellikle raylarin etrafinda cirit atiyorlardi. Bu ulkenin kesinlikle daha cok kediye ihtiyaci var. Bu arada gelip gecen trenlerin ve iclerinin hali iyi degil, insallah benimki boyle degildir diye dusundum. Neyse tren gecikmeli de olsa geldi, bende gorevlinin birinin eline sikistirdigim 100R sayesinde kolayca yerimi buldum. Bizim yerler guzel valla. 2serden 4 ranza. Kapi yerine koyu kalin bir perde, oda arkadaslarim da 3 yasli bayan hintli. Komik tipler, bana biraz yemek de verdiler.

Tren kalkti ama uyumak zor zira yer cok dar. Hem sabah saat 4:40 da Mughal Saray diye bir yerde inmem lazim, gelip beni alacaklar. Ama neresidir burasi? Tren arada yolda duruyor, ne bir gorevli var ne bir anons, ne bir istasyon ismi tabelasi. Uyuyakalirsam, inecegim yeri kacirirsam, yanlis yerde inersem, orada da cok fare varsa, ne yapacagim? Alman treni degil ki bu saati 4:40 a kur sonra in...Saat 2 ye kadar biraz kestirdim, sonra biryerlerde uyuyan bir gorevli bulup uyandirdim ve adamdan bir saat rotar oldugunu Mughale 5:40 da varacagimizi ogrenebildim. Yine de uyumak zor, kisa ve rahatsiz. Saat 5 gibi tekrar uyandim, sonra da artik gelene kadar dakikalari saymak kaldi geriye.

Bu arada gecikmeler ustuste bindi (her defasinda yarim saat sonra geliyoruz denerek) ve tren istenen istasyona 8:15 de geldi. O kadar yorgundum ki, kolumu kaldiracak halim yoktu. Bu korkunc kaotik pis istasyonda beni almaya gelecek kisiler gelmezlerse ne yaparim bilemiyordum. Insan boyle demek yere yatip uyuyormus diye dusundum.

Tren durmaya yakin elinde uzerinde ismim olan bir kagit tutan adam hayatimda gordugum en guzel seylerden biriydi.

Not: Bu arada bu feci pis, her taraf cop, camur, fare, uzeri de acik istasyonlarda sigara icmek yasak. Aynen tapinaklardaki gibi. Iceri girerken ayakkabini cikariyorsun. Ama icerisi camur, cop, bir de okuz sicmis.

12 Aralık 2011 Pazartesi

The Curse of The Pink Panther

Seyahat etmenin guzel taraflari herkese malum, yeni yerler gormek, degisik ortamlarda bulunmak vb. Ama bir de gezginlerin laneti vardir ki, pek bahsedilmez. Evi ozlemek veya sila hasreti gibi terimler tam olarak olmasa da bu durumu anlatirlar. Ama olay bundan daha karisiktir.

Insan zihni yasami boyunca olusturdugu davranis ve guvenli yasam haritasinda dolasmayi pek sever. Bu harita disina cikildiginda ise bir yandan haril haril yeni bir harita olusturmaya, diger yandan ise bildigi, tanidik haritadaki sablonlari, kaliplari arayip bulmaya calisir. Tanidik kaliplar ne kadar az ise, arayis o kadar kuvvetli olur ve cogunlugu bilincdisinda gelisen bu aktivite gezenden cok enerji ceker.

Belli bir noktadan sonra zihin tanidik veya eskiden hatirladigi nesnelere yogunlasir ve bu bilinc yuzeyine evi ozlemek olarak yansiyabilir. Seyahat eden herkesde az veya cok gorulen bu semptom 2 dakika da surebilir, 2 gun de. Bazen fark edilmez, geldigi gibi gecer gider, bazen ise asagidaki semptomlari gosterebilir:

1) Paranoya
Size nazikce "Iyimisiniz? Bir ihtiyaciniz var mi?" diyen bir kisi, mesela bir rehber, sizde "Bu adam kesinlikle beni oldurup bedenimi nehre atmak istiyor. Buradan kacmam lazim..." diyip kedi gormus fare hareketleri yapmanizi saglayabilir.

2) Ofke
En ufak tefek sey, mesela fazla israrci bir satici sizde kirmizi gormus boga ofkesi uyandirabilir. Ben de mesela gecen gun beni Agraya goturen sofor Abdulu sirf ne dedigini anlamadigim icin boguyordum. Sonra tuhaf bir hint colunde tek basima ne yapacagimi bilemedigim icin bu fikrimden vazgecmek zorunda kaldim.

3) Abartili Duygu Patlamalari
Televizyonda Chevy Chase filmi seyrederken aglarsaniz mesela, evi ozlemis olabilirsiniz. Bu benim basima gelmedi. Ama Hindistana geldigimin besinci gunu sokakta ilk defa batili oldugu belli sarisin bir turist gorunce gozyaslarimi tutamadim, cocuga sarilarak "Ben de batidan geldim, kardesimsin sen benim duyuyormusun kardesim, artik hic ayrilmayacagiz degil mi?...hu hu huuu" diyerek hungur hungur aglamaya basladim. Eleman da Allah razi olsun olgun efendi adammis da, "Bedeninin merkezini gevsetebilmeyi daha yeni ogrenmis ama nefesini sol ayaginin kucuk parmagina gondermekden aciz, az gelismis cok gecikmis bir yogi..." diye dusundu herhalde ve "Cheers mate" diyip gitti.

Tum saka bir tarafa bu durumun zihni alistigi kaliplardan kurtarmak, ozgurlestirmek gibi iyi bir tarafi var. En azindan boyle oldugunu umit ediyorum. Yoksa acaba zihin nereye gidersen git ne yaparsan yap, nasil olsa kendine yeni kaliplar olusturacak, isi bu, ona gereksiz siddet uyguluyor da olabilirmiyiz?

Bu konuda fikri olan varsa burada da yayinlariz faydasi olur nitekim.

11 Aralık 2011 Pazar

TAJ MAHAL


Rantamburiden donunce bastik gaza Taj Mahalin oldugu Agra kasabasina yola ciktik. Kasaba dedigim 3 milyon kisi yasiyormus. Geceyi dandik ve penceresiz bir odada gecirdikden sonra cumartesi oglen Taj Mahalin yolunu tuttum.

Malum dunyanin sayili saheserlerinden biri, hintlilerin dedigine gore "wonder"lar arasinda birinci siradaymis. Herkese kendi tavugu kaz gozukuyor tabii. Yalniz itiraf etmek lazim ki gercekten nefes kesici bir goruntusu var. Ilk yapildiginda mermerleri bembeyazmis, sonra zaman icinde sararmis biraz haliyle.

Eser ile ilgili ilginc bilgiler var. Malum Babur Imparatorlugunun esasli krallarindan biri ucuncu karisi icin yaptirmis bunu. Ana temasi, cennete giris. Tesisde hersey simetrik, santimine kadar hemde. Bati kapisindan girerken eser sizden uzaklasiyormus gibi geliyor goze. Geri geri yururseniz de ustunuze dogru geliyor. Optik bir aldanmaca.

Taj Mahalin mimari bir Turk usta. Zamaninda acilan yarisma sonucu o kazanmis. Ayni zamanda kubbesini yapan mimar da turkmus. En iyi kubbe ustalari Istanbuldan gelirlermis. Ana binanin yanindaki 4 minare hafif dis aci ile yapilmislar. Deprem olursa binanin ustune dusmesinler diye. Tum yazilar suslemeler filan degerli taslarla islenmis ve gunes altinda piril piril parliyorlar. Binanin tepesindeki hilal ve cicek figuru de som altin mis ama ingilizler cikarip satmislar. Bati medeniyeti nasil bu kadar ileri sorusunun cevaplarindan biri.

Bir paragraf da eserin bulundugu Agraya. Mahmutpasa ve Oto Sanayi arasi bir gorunumu olan bir yer. Maslak Oto Sanayide dolasmak ne kadar keyifli ve estetik ise burada dolasmak da oyle. Bu acidan otel odamda cam olmamasini ozlemedim. Yahu kardesim zamaninda dunyanin en estetik eseri yani basinizda yapilmis, insan bir feyz alir. Dunyanin turisti hergun buraya kosuyor, insan biraz da yollara saga sola yatirim yapar. Her taraf copluk her taraf moloz, insaat artigi, harabe, yikik dokuk. Neyse bana ne, ne haliniz varsa gorun.

Kaplan! Kaplan!


Internetsiz gecen 4 gun sonra tekrar yazabiliyorum nihayet. Yolculugun cok zor bir kismi geride kaldi. Parca parca aktarayim...

Jaipurdan cikip guneye Rantamburi kasabasina yola ciktim. Sadece 350 km uzakta ama yaklasik 7 saat surdu yol. Bu kadar korkunc delik desik toz toprak yol gormemistim hayatimda. Arabanin kesin biryerleri delinecek bu yari col yari orman bolgede arabayi itecek yer bile bulamayacagim diye dertlendim durdum. Allahtan yuksek volumelu hint muzigi beyin fonksiyonlarimi engelliyordu da bu konuda cok derinlemesine dusunemedim.

Otele varip biraz dinlendikden sonra buranin atraktivitesi icin gelip beni uzeri acik buyuk bir ciple aldilar: Jungle Safari. Kaplan gorebilmek icin ormanda gezinecegiz. Cip (daha ziyade askeri bir kamyonetimsi) hintli turistlerle doluydu. Yabanci olarak sadece ben ve en one oturan iki sisman alman kiz vardi.

Orman guzel, agaclar filan derken zaten cip tangir tungur sallaniyor ben de kaplan maplan goremeyecegimize eminim, 350 km2 yerde toplam 60 kaplan yasiyormus, yavas yavas olaydan sikilmaya basladim. Tam da geri donerken birden rehber esliginde herkes bagirmaya ve ilerde bir caliligi gostermeye basladi. Benden baska herkes calinin icinde turuncu birseyler goruyordu. Arabayi cektik beklemeye basladik, tam ben "artik gitsek mi sofor bey?" diyecekken calinin icinden harbiden gordugum en buyuk kaplan cikti ve yavas yavas cipe dogru yurumeye basladi. Ben hayvanin uzeri acik arabamiza atlayip hepimizi yememesi icin bir sebep goremedigimden "ustumuze geliyor kacalim, bas gaza bas gaza" diye bagirmaya basladim. Allahtan turkce oldugu icin kimse iplemedi, kedi de bir muddet arabanin onunda yuruyup sonra ileri oturup sonra da cekip gitti.

Herkesin yuzunde uzayli gormus gibi bir ifade vardi. Ben daha once kaplanlarla cok ugrastigim icin onlar kadar sasirmamistim ama yine de itiraf etmeliyim ki dogal ortaminda bu dev kediyi gormek insani biraz etkiliyor.