23 Aralık 2011 Cuma

Neden?


Evereste tırmanacak meşhur dağcı hazırlıklarını tamamlamış çıkıştan önce otelin lobisinde kahvaltısını ediyormuş. Gazeteci yanına gelmiş ve söyleşiye başlamışlar.
"Burada otelde sıcak güvenli bir şekilde kahvaltınızı yapıyorsunuz." demiş gazeteci. "Oysa dışarda Everestde sizi sadece soğuk, kar, fırtına, sivri kayalar ve uçurumlar bekliyor. Neden yapıyorsunuz bunu?"
"Çok basit" diye cevap vermiş dağcı. "Çünkü o orada."

Himalayalar



Gerçekten nefes kesici şekilde, bir duvar gibi uzuyorlar şehrin yanından. Puslu ve bulutlu günlerde pusun ve bulutların üzerinden bembeyaz gösteriyorlar kendilerini. Himalayalar, Hint yarımadasını Tibet ovasından ayıran 2400 km uzunluğunda bir yay görünümlü sıradağlar. Dünyanın dört bir yanından trekking veya dağcılığa geliyorlar buraya, her taraf dağcılık acentası kaynıyor. En kısa program 7-8 gün sürüyor. Dağlarda geçen, yol üstündeki köylerde konaklanan, "thin air"de 7-8 gün. Bir dahaki sefere muhakkak...

Top Sektirmece

Nepalde çocuklar arasında en sık gördüğüm oyun, tuhaf uzun bir teli alıp top haline getiriyorlar, sonra da onu ayaklarıyla sektiriyorlar (bkz foto). Tabi yoklukdan ötürü ortaya çıkmış bir eğlence muhakkak ama belli bir fiziksel/zihinsel gelişmenin yanı sıra yüzlerinde acaip bir mutluluk ve keyif okunuyor bunlarla oynarken. İster istemez aklıma günde 20 tane oyuncak alınan biz ve bizim çocuklarımız geldi. Elinin altında aynı şeyden sürüyle olanın değer bilmez bir insan olmaması ve tüketmedikce sakinleşemeyen doyumsuz bir kişilik göstermemesi epey zor sanırım.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Patan





Katmandu vadisinde üç şehir bulunuyor. Malum başkent Katmandu, Patan ve tarihi Bakthapur. Patan Katmandudan sadece bir nehir ile ayrılıyor, iki şehir içiçe geçmiş gibiler, ama tarihi çok farklılıkları var. Katmandu dışı gezilerin ilkine Patan ile başladım. Önce yolda çok büyük bir budist tapınağına uğradım. Büyük bir tepenin tepesine konmuş bu tapınağa çıkmak için 300 küsur basamak çıkmak gerekiyormuş. Yukarı ulaşan herkes nefes nefese tabii. Benim de kondisyon düşmüş sabahtan akşama yürüyor olmama rağmen onu gördük. Tapınağın bir ismi de Maymun Tapınağı. Bütün tepe ve tapınağın içi maymun dolu. Bağırıyorlar, sağda solda koşturuyorlar, bazen de kendi aralarında ürkütücü şekilde kavga ediyorlar. Çok da böyle aman da alayım da seveyim denecek tipler değil. Neyse bana bulaşmasınlar da.

Tapınakdan sonra Patanın içine girip eski şehire ulaştım. Saraylar, tapınaklar, eski binalar sanki zamanın durduğu bir yer. Gezmesi çok sürmüyor, en fazla yarım saat. Ama tapınakların yüksek merdivenlerine oturup etrafı seyretmesi çok daha uzun sürüyor ve tadından yenmiyor.

20 Aralık 2011 Salı

Grev

Kapıda bekleyen bir taksiciyle anlaştım sağdaki soldaki şehirdışı güzel yerlere götürüyor beni 3 kuruşa. Neyse, haftasonu biryerlere giderken hep yollar kapalı, polis molis dolu. Yahu ne oluyor? Bir politik parti sempatizanları (hem de hükümettekiler) birşeyleri protesto etmek için yolları kapatmışlar. Pazartesi (dün) de grev yapacaklarmış, hiç trafik olmayacakmış, dükkanlar kapalı olacakmış. E iyi napalım, dedim artık.

Dün sahiden kalktım hiç trafik yok, heryer kapalı, resepsiyondaki çocuğa sordum, peki dolaşmak mümkün mü diye, tabi sorun yok ama yine de dikkat edin dedi. Sırt çantamı alıp Kızıl Kmerler saldırırken Pnom Penhde veya Saygon düşerken sokaklarda dolaşan bir savaş muhabiri tadında çıktım dışarı.

Sokaklar harbiden sıfır trafik, insanlar yollarda yürüyor, her köşe başında polisler, askerler, arada sırada sadece sirenleri çala çala bir polis arabası geçiyor. Etrafta gruplaşmış bir kalabalık yok ama biryerlerden bir slogan sesleri geliyor. Baktım bir de benim gideceğim noktada kocaman bir ateş yakmışlar, dumanı gökyüzüne kadar uzuyor, etrafında da bir kalabalık var, Salvador filmi bu kadar yeter dedim, otele sıvıştım. Günü diğer yabancılar gibi havuz başında tembellik ederek geçirdim.

Bu sabah hayat tekrar normale dönmüştü.

Enstantene Sorunsalı

Esranın teklif ettiği kareler kelimesi fena diil sahiden.

Nacicim de sağolsun üşenmemiş araştırmış ve kelimenin fransız kökenli olduğunu ortaya çıkarmış. Anlamı anlık görüntü demekmiş. Hoş bir anlam doğrusu.

Ayrıca yine Naciden ilginç bir bilgi: İnciluzlar zamanında Taj Mahali tamamen İngiltereye taşımaya karar vermişler. Ama sonra o kadar tepki olmuş ki yerel halkdan, vazgeçmişler.

Biz de zamanında piramitleri, akrapolisi filan hep taşıyaydık bari. City's in olduğu yerde Keops olsa fena mı olurdu?

19 Aralık 2011 Pazartesi

Mo Mo Lokantası















Katmandu Günleri



Katmanduda kaldığım odadaki yatak hayatımda yattığım en rahat yatak diyebilirim. Veya bana Hindistan otellerinden sonra öyle geliyor olabilir. Kalkıp kahvaltı edip odaya gidip hazırlanıp tekrar sokağa çıkmam saat 11 i buluyor. Öğle öncesi programında Thamel sokaklarında amaçsızca dolaşmak, kaybolmak, laf atan satıcılara geri laf atmak, fotoğraf çekmek var. Kıyafetler, turistik ıvır zıvır o kadar güzel ki insanın bavulu bunlarla doldurup sonra İstanbulda ne yapacağım ben bunları demesi işten değil. Yürümekten çok sıkılıp yorulunca Garden of Dreams denen bir büyük bahçeye gidip oturuyorum. Biraz okumak biraz etrafa bakınmak. Cuma günü Bhutana ve Tibete gitme opsiyonlarını araştırdım. Bhutan günlüğü 200-300 USDa geliyor. Tibet içinse 7-8 gün gerekiyor minimumda. İkisinden de bu seferlik vazgeçiyorum.

Öğle yemeğini sokak arasında ufak ve dökük bir lokantada (buranın esnaf lokantası herhalde) MoMo yiyerek hallediyorum. Bir porsiyonu yaklaşık 80 kuruş. MoMo içinde et, sebze veya tatlı olabilen bir mantı türü. Tadı süper. Fotoları birazdan. Bu arada normal ortalama lokantalarda bir yemek artı bir içecek 5-10 USD buluyor gene.

Akşamüstü ise tarihi merkeze gidiyorum. Para tırtıklamaya çalışan dilenciler, rehberler benim peşimde, ben bu eski meydanın ihtişamını ve benzersizliğini gösterebilecek bir fotoğraf karesi yakalamak peşindeyim. İki taraf da başarılı olamıyor kanımca.

Akşam saat 5:30 gibi bir anda çöküveriyor karanlık. Karanlıkla beraber de soğuk. Poların üzerine balıkcı yaka kazak ancak idare ediyor. Katmandu zaten günde 15 saat civarı elektrik kesintisi yiyen bir başkent, özellikle de su seviyesinin düştüğü kış aylarında. Hava kararınca ortalık bir iki jeneratör, bolca mum dışında zifiri karanlık oluyor. Bu benim hoşuma gidiyor, zira akşam/gece dediğin karanlık olmalı bence. Sokaklar karanlık, dükkanların içi karanlık. Erken yemek yiyip yoldan biraz muz ve bira alıp otele yürüyorum. Yolda yüzlerce uyuşturucu satıcısı... Zamanında burası boş yere hippilerin merkezi olmamış herhalde. Bende de alıcı tipi var ki herhalde, her adımda birisi yanıma gelip "sir, marijuana? hashish?" filan diyor, allahtan "no" diyince gidiyorlar hemen. Yalnız dün biri epey bir takip etti beni, "seni hatırladım süper mal var elimde, purple haze?" filan diyip duruyor. İstemiyorumdan anlamıyor, en son sıkılıp öyle bir NO diye bağırmışım ki adama, şaşırıp sokağın ortasında kalakaldı...

Purple Haze şarkısını da severim bu arada...

Nepalliler









Katmandu Enstanteneler







Garden of Dreams. Öyle rüya gibi bir yer değil ama keyifli bir dinlenme mekanı.


Bu arada enstantene ne demek yahu, bu lafın türkcesini bilen göndersin lütfen.