6 Şubat 2012 Pazartesi

Monkchat

Söz verdiğim üzere Chiang Maideki Monkchat'i (Rahiple sohbet) biraz özetliyeyim. Büyük şehirlere ülkenin ve hatta diğer komşu budist ülkelerden bir sürü genç çocuk geliyor, rahip olmak için. Bu çocuklar tapınaklarda eğitim görüp budist rahip oluyorlar ve başka tapınaklara transfer oluyorlar. Bazı tapınaklarda da belli saatlerde oturup rahiplerle her konuda sohbet edebiliyorsun. Benim Chiang Mai de iki saate yakın sohbet ettiğim Rahip Nan da geçen sene mezun olmuş genç bir rahip. Yabancı dil bildiği için yurtdışındaki budist oluşumlarda da rol alabileceğini düşünüyor. Sohbetin aklımda kalan kısımlarını paylaşayım:

Ben: Budizm, en öne çıkan düşüncesi tüm hayatın acı çekmekten oluştuğu (suffering), değl mi?
Nan: Evet hayat acı çekmekten oluşur, doğum, hayat, ölüm hep acı doludur. Bu acıların bazıları bizim dışımızda kaynaklıdır, tabiat gibi mesela bir deprem, veya ölüm. Ama çoğunluğunu kendimiz oluştururuz arzularımız (desire) veya bağımlılıklarımız (attachement) sayesinde. Ama bunu görüp arzulamayı ve bağımlı olmayı bırakmaya başlayınca, acı da azalıyor. Arzuladığımız zaman mutlu olacağımızı düşünüyoruz ama bu hiçbir zaman olmaz. Para arzulayın, ulaştığınızda daha mutlu olmazsınız, sadece daha çok arzularsınız. Ta ki doyumsuzluk ve mutsuzluk sizi durdurana kadar. Sonu olmayan bir mutsuzluk girdabıdır bu. Geçici, devam etmeyen, ölümlü (impermanent, inconsistent) herşeyi arzu etmek ve ona bağlanmak mutsuzluk ve acı getirir. Dünyada da geçici olmayan hiçbirşey yoktur, dünyanın kendisi bile geçicidir.

B: Dışsal bir acıyı nasıl dindirebiliriz? Mesela karın ağrısını.
N: Dışardan kaynaklanan bir acıda, acının kaynağı insanın bu acıya bağlanmasıdır. Neden ben? Neden benim karnım ağrıyor? Ağrıyı kişiliğinin bir parçası haline getirmezsen ve kendin gibi gelip geçici bir şey olduğunu kabullenirsen bu acının da azaldığını görebilirsin. Şu anda benim gerçeğim ağrı ve bir daha bunu yaşamamak için ne yapabilirim, diye düşünebilirsin mesela.

B: Karın ağrısı kolay bir örnek oldu, ama mesela ölüm kabul etmesi daha zor bir gerçek.
N: Neden öyle olsun ki? Burada insana tek zor gelen o kişiye olan bağımlılığını bırakması oluyor. Oysa ki o kişileri sahiplenmeye hakkımız yok, onların kendi özgür kişilikleri var. Onlara bağlanmak bize bir kimlik kazandırıyor ve bu kimliği kaybetmeye korkuyoruz, sorun kendi içimizde. Herşey değişir, herşey son bulur, dünyanın kendisi bile, değişmeyen tek gerçek budur. Bu yüzden "şey"lere, formlara bağlanmak mutsuzluk ve acı getirir. Paraya, insanlara, eşyalara, ilişkilere, kendine, hayata bağımlı olmak acıyı getirir, çünkü bunların hepsi geçicidir. Bunun üzerine düşünüp kabul etmeye doğru bir adım atarsanız, acıdan aydınlanmaya doğru bir adım atmış olursunuz.

B: Arzulardan uzaklaşmak sizin için daha kolay olabilir, ama manastırda değil, şehirde yaşayan biri için daha zor.
N: Evet, toplum ve çevre insanı çok etkiler. Bu yüzden gezip görmek, öğrenmek çok önemlidir. Daha spiritüel bir hayat istiyorsan, bu hayat tarzına daha uygun bir yere taşınmak isteyebilirsin.
B: Ben kendi yerimde istediğim hayatı sürmeyi tercih ederim. Çünkü kendimi daha mutlu ve rahat hissediyorum.
N: Görüyormusun, bu da bir bağımlılıkdır (attachement). Sevdiğin insan ve yerlerden uzaklaşmak istemiyorsun çünkü sana bir kimlik veriyorlar. Bunlar da hep geçici şeyler. Kolaylıkla burada (Tayland) da doğmuş olabilirdin, ve senin için hiçbirşey farketmezdi, aynı şekilde mutlu olurdun. Kendini formlardan koparabilirsen acıdan uzaklaşabilirsin ancak.

B: Zaman nedir peki?
N: Aslında var olmayan, insanların hayatları kolaylaşsın diye icat ettikleri birşey. Geçmiş, gelecek, dün, pazartesi filan yokdur aslında, sadece sonsuza uzayan bir şimdi vardır. Dünyadaki ilk insanın ilk gününü hayal et, yarın, gelecek ona birşey ifade edermiydi? Şimdi neden etsin?
B: Zaman da insanların bağlanıp kimlik yarattıkları birşey mi yani?
N: Evet, geçmiş kimlik yaratıp bağlandıkları, gelecek ise ölüm korkularını yenmek için şimdiyi unutup devamlı peşinde koştukları birşeydir. Halbu ki ikisi de gerçek değildir, sadece hayaldir. İnsanlar hayatın ne olduğunu anlamıyorlar, ellerinde sadece şimdi'nin olduğunu farketmiyorlar.



1 yorum:

  1. Bu rahip kaç yaşındaymış? Eğer görmüş geçirmiş bir yaşta ve böyle çıtır görünüyorsa, ben de görüşümü "hayat keyif almaktır"dan "hayat acı çekmektir"e değiştirivereyim. Her dem taze kalayım. Buralardan karlı bir namaste....(Umarım böyle deniyor)

    YanıtlaSil