27 Aralık 2011 Salı

Pokhara







Pokhara inanılmaz güzel manzaralardan gelip te yoldaki bütün bu manzaraları unutturan güzellikde bir yer. Kocaman bir orman ile çevrelenmiş zümrüt yeşili bir göl, ormanlar biter bitmez yüksek dağlar, o dağların arkasında ise devasa daha büyük, karlı tepeli Himalayaların abileri yükseliyor. Gölün yanıbaşıda sevimli minik bir kasaba. Epey de turistik zira dağlara yapılan yolculukların çoğu buradan başlıyor. Her tarafda dağcılıkla ilgili dükkanlar, lokantalar, cafeler, barlar.

Sabah gölde bir saatlik sandal turu ile başlıyor. 100 Nepal Rupisi (1,25 USD) daha versem bir kayıkcı da tutabilir ve yorulmazdım. Önce gölün ortasındaki ufak bir adadaki tapınağa gidiyorum, sonra dağların gölgeleri altındaki göl kıyısında dolaşıyorum. Başımın üstünde devasa bir kuş uçup duruyor. Daha sonra soruyorum, eagle, eagle diyorlar. Sandal turundan sonra göl etrafında dolaşmak, dükkanlardan ıvır zıvır almak, güneş altında göl kıyısında oturup sıcak çikolata içmek, sonra olmazsa olmazlarımdan MoMo yemek var. Bu momolar bu arada Tibet mutfağınınmış. Geçende önce tavuklu söyleyip, sonra onu iptal edip karışık momo söylemiştim. Kız anlamamış (veya ben anlatamamışım) ikisini de getirdi. Önce birini geri göndereyim dedim, sonra gözü karartıp ikisini de yedim. Özellikle Nepalde iki haftadır deli gibi mantı vb yememe rağmen İstanbuldan bu yana 4 kilo vermişim.

Akşam 5.30 da her zamanki gibi karanlık bir anda çöküyor. Karanlıkla beraber buz gibi bir soğuk. Polarımın üstüne kalın kazağımı da giyiyorum. Ancak idare ediyor. Üzerimde epey nezle var, dikkat etmezsem kontrolden çıkacağından korkuyorum ve akşamı otelde geçirmeye karar veriyorum. Televizyonda Die Another Day var, idare eder. Yoldan bir ufak şişe de Nepal işi viski alıyorum. Tadı fena diil ama çok az içmeme rağmen bir sonraki gün sersem gibi hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder